visage to auric accordant-form; in reascension.
emits reverential tears in dhyanic refuge.
arise perceiver.
returns to sky; arrive home. pilgrim seen.

8 Mayıs 2017 Pazartesi

17.25

sevgi dolu, yardımsever, merhametli yanımla nefret dolu yanımın tam ortasında sıkışıp kalmamın bilmem kaç yüzüncü gününde, kafamı duvara sertçe vurup patlatmak istiyorum. öz bilincin insana bu denli zarar verebileceğini kim düşünebilirdi ki? şu dünyaya yüzlerce güzel şey bırakmak mı yoksa gün geçtikçe boka batan insanoğlu için kılımı bile kıpırdatmamak mı? bu soruların ismi ''ergenlik tribi'' falan değil. yaşadığım şey tamamen çağımızın vebası.

yaptığım şeylerin çoğundan, yaşıtlarımdan nefret ediyorum. sikik dertlerimizden, hiçbir işe yaramayışımızdan, yaratıcılığımızın sıfıra denk olmasından, kendimize hiçbir şey katamamamızdan, şımarık çocuklarınızdan ve görgüsüzlüğünüzden nefret ediyorum. gerçekten acıdığım şeyler varsa, onlar da, üzerine bastığımız toprak, boğduğumuz hayvanlar ve soluduğumuz havadır. başka hiçbir şey değil. keşke herhangi bir denizin içinde balık olsaydım diyeceğim ama, denizlerin de içine sıçtınız.

insanoğlu, hiçbir boku hak etmiyorsun. umarım mucizevi ve tanrısal bir şey olur da, hepimiz yok oluruz. tüm o kaos sona erer ve dünya gerçek sahiplerine kalır. 

24 Mart 2017 Cuma

dedi ki

''buddha'nın aydınlanmasından sonra yedi günlük sessizlik geçince rahatsız oldular, çünkü bir insanın aydınlanması ender görülen bir şeydir. öyle ender ve öyle eşsiz bir fenomendir ki, varoluşun ruhu bunu bekler, buna özlem duyar. binlerce yıl geçer ve sonra biri aydınlanır.

gautam buddha ya konuşmazsa? ya sessiz kalmayı seçerse? bu doğal bir olasılıktır, çünkü sessizlik, aydınlanma için tek doğru dildir. onu bir dile katmayı denediğin an bozulur. ve bozulma pek çok seviyede gerçekleşir.

önce onu bulunduğu yükseklikten aşağı, zirveden zihnin karanlık vadilerine çektiğin an bozulur. ilk bozulma orada olur. gerçekliğinin neredeyse yüzde doksanı kaybolur.

sonra konuşursun. ikinci bozulma orada olur, çünkü yüreğinin derinliklerinde tasavvur edebildiğin başka bir şeydir, onu sözcüklerle ifade ettiğin an bambaşka bir şey olur.

üçüncü bozulma, bir başkası tarafından duyulduğu zaman gerçekleşir, çünkü onun kendi fikirleri, koşullanmaları, felsefeleri, ideolojileri vardır.''


kaotik kıvrım

iki saniye içinde gerçekleşenler:
badem gözlü adam öldürdüğü geyiğin başında diz çökmüş ağlıyor.
bir başka adam kurduğu yer sofrasında çocuklarını izliyor.
bu kez bir çocuk, ağacın dallarından meyve topluyor.

her biri başka bir zaman diliminde, başka bir şeylerle meşgul. babamdan öncesini kronolojik halde görüyor gibiyim. bunu her zaman merak etmiştim.

şimdi müziğe odaklanıyorum, bach ve klavsen. onun da evvelini düşünüyorum:
önce birileri, tehlikeyle tanıştı.
doğanın ritmini duygularıyla karıştırdı.
taklidi müziğe çevirdi.

her şeyin bir evveli var. şimdi sana dönüyorum.

öyle güzelsin ki, aslında her şeyin evveli yokmuş.

28 Ocak 2017 Cumartesi

m... me... mercimek mi?

bilinçaltımdaki her şey toplanıp bilmem kaç tonluk bir gülle haline gelerek kafamın tam ortasına düşüp beni şöyle bir silkeledikten sonra ne yapacağımı şaşırmıştım. o gülle canımı acıtmıştı, beni korkutmuştu ve şimdi de kafama yerleşmişti, sanki boynumun üstünde binlerce kiloluk bir ağırlık taşıyordum. telaşlanmaya gerek yok, istediğim şey tam olarak buydu.

düşüncelerimden ve hislerimden kurtulup boşluğa atladım. kısa bir süre süzüldüm ama ne süzülme! sonsuz huzuru yakalamış gibiydim. daha sonra yavaş yavaş dünyanın tepesine düştüm. kontrol elimdeydi ve dünyanın bütün hareketliliği gözlerimin önündeydi. tanrı mıydım? yoo. süper kahraman falan da değildim anlaşılan, sadece güçlüydüm, çok güçlüydüm ve görüyordum.

ne zaman ki şaşırıp heyecanlamaya ve ardından korkmaya başladım, işte her şey elimden o anda, öylece gidiverdi. işte, tek cümlede hayat.


4 Ocak 2017 Çarşamba

adım

Kısa boylu, sarışın, kısa saçlı, küçük elli, büyük ayaklı, esmer... İzliyorum. Yemeğim soğudu ama kendimi, onları izlemekten alıkoyamıyorum. Sanki bir şeylerden kaçıyor gibi, hızlı ve sık adımlar atıyorlar. Hepsinin kazandığı para, giydikleri kıyafetler, konuştukları insanlar, sosyal durumları birbirinden farklı.

Adımları? 
Aynı.

Çünkü korkuyorlar. Hepsinin küçük bir dünyası, bu dünyanın içinde bir düzeni, o düzeni paylaştıkları insanlar var. Hepsinin hayalleri farklı. 
Şu oyuncakçının önündeki yaşlı adam torunu için en iyi oyuncak arabayı almak istiyor, fakat plastiğe o kadar para mı verilirmiş?
Emlakçının içinde takım elbiseli birisi var, bilmem kaçıncı evini satın alabilmek için pazarlık ediyor. 

Çiçekçiler, kekik satan teyze, öğretmen ve hemşire. 
Acaba en son ne zaman kitap okuyabildiler ya da hiçbir şey düşünmeden öylece tavanı seyredebildiler? Ne zaman eşleri tarafından gerçekten öpülüp insan gibi hissettiler? 

Ben de korkuyorum. İnsan olduğumu unutmaktan çok korkuyorum.

İki göz, iki kulak ve burun. Milyonlarca yaşam.

Yemedim.

3 Ocak 2017 Salı

ışıltı

''Siz benim çocuklarımsınız. Size kıyamıyorum, öyle ki, size verebileceğim en büyük ceza sivrisinekler olur.'' dedi gözleri kapalıyken. Söylediği her iyi şeyde niçin gözlerini kapattığını daha sonra anladım.

Benimle konuşuyordu ve herkes ulaşamazdı ona, ''elçi''sini bulmuşken tüm kızgınlıklarını anlatmalıydı. Canı çok yanıyordu ve öyle kızgındı ki, ara sıra gözlerine vuran merhameti görmemi istememişti. Devam etti: ''Egonuzu, hırsınızı, düşüncesizliğinizi toprağın her bir yanına yaydınız. Ben size verdikçe siz benden alıyorsunuz. Artık bir şeylerin değerini bilmenizin vakti geldi, veriminizi elinizden yavaş yavaş alacağım.'' 

Kızgınken bile, o rengarenk ve herkesin ayak tabanlarına değecek kadar uzun saçıyla, iki yanağına da armağan gibi bırakılmış çilleriyle, doğanın her bir köşesinde yer bulmuş renklerdeki gözleriyle olağanüstü güzellikteydi. Geri kalan herkes gerçekten şanssızdı o an, çünkü tüm bunlara yalnızca ben şahitlik etmiştim. Karıncaların tüm dünyayı saran evlerini gösterdi bana, denizin altında köpek balıkları parazitlere teşekkür ediyordu ve ben, sadece şaşkındım.

İşte Tanrı... O kadar kibirsiz ki, toprağın kraliçesine susmasını, önce kendisinin konuşması gerektiğini söylemedi. Sanırım ona çok saygı duyuyor.

Bu kez göğe bakıyoruz, işte şimdi de onun saçı. Dokunmasanız da ne kadar yumuşak olduğunu anlıyorsunuz. Masmavi gözleriyle ve bulutlarıyla bizi izliyor, yine de neredeyse hiçbir şey söylemedi.

Şimdi ise evim, sevgi ya da her neyse... Burnuyla, yanaklarıyla, kocaman gözleriyle ve yumuşacık teniyle, her aklıma gelişinde içimi sonsuz sevgi ve hüzünle dolduran o. Ellerimi tutuyor, parmak uçlarımızdan birbirimize bağlanıyoruz. Gözlerine her bakışımda yüzünün ışıltılarla dolduğunu, her konuşmasında daha da güzelleştiğini görüyorum. Tanrı bana cenneti gösteriyor. Kafamı aşağıya eğip tüm insanlığa ne hissettiğimi haykırasım, hatta onu ellerimin arasına alıp göğüs kafesimden içeriye sokasım var. Daha ne kadar güzelleşebilir bilemiyorum.

Belki de Tanrı bu yüzden konuşmadı. Kötü olan her şey söylendi, iyi olan her şey ise zaten karşımda.

Rehberim, eşim, arkadaşım.


The future's open wide
I'll stop the world and melt with you
I've seen some changes but it's getting better all the time
There's nothing you and I won't do
I'll stop the world and melt with you